loader

ISTANBUL BLUES

Smells have the strange quality of taking us back into our past: the overwhelming smell of coal on a frosty winter night, as we enter a house for the first time, the wonderful lavender scent emerging from quilts stored in chests, the surrounding smell of spice as we pass by a spice store. For some unknown reason, they take us back to a moment in the past we cannot quite clearly identify but which give us a feeling of hallucination, leaving only emptiness in its own depth.

The smells that carry us back to the remembrance of an over-exposed childhood photograph, of our mother straightening her shoulder pads on a street market, of a winter morning at an old relative where the smell of burning toast on the oven deepened the drowsiness… The project by Timurtaş Onan' Istanbul Blues has the same effect on us, it takes us back into to a moment in the past we cannot clearly recall . Unlike in the old films in which memories are recollected in sepia, black and white or blurred, this is a project of photographs where our senses become instantly confused, vivid colors of our day mixed with smells from the past.

In these photographs, the traditional symbols and postcard icons of Istanbul-the Bosphorous Bridge, the Galata and Maiden Towers, the New Mosque, the Haydarpasa Train Station- standing as a watercolor background, have traded places with its people. As we take a picture, the people we ask Could you move a little to the side please? I am taking a photo of the building behind you are all in these photos, but this time in the leading roles. They resemble the characters and heroes of Sait Faik, Firuzan or Tomris Uyar. The images tell us the story of these people in scattered villages within the city, as they really are- naive, modest and unpretending characters-, without posing, without the usual 'Cheese!' warning. They have the ability to depict their own tales and draw us in as we re-live them... .

Seray Şahiner


İSTANBUL BLUES

Kokunun insanı geçmişe götüren tuhaf bir yanı vardır. Soğuk kış günlerinin ayazında burnumuza gelen kömür kokusu, ilk kez girdiğimiz bir evde dolaplara konmuş lavantanın içine gizlendiği nevresimi aşıp kendini bize duyuran esansı, aktarın önünden geçerken etrafımızı saran baharat kokusu, bilmediğimiz bir sebepten, zamanını tam kestiremediğimiz bir eski an'ımıza götürür. Halüsünatif, kendi derinliğinde boşluk hissi yaratan, isim koyulamayan bir duygu verir. Çekilirken güneşi arkamıza aldığımızdan bir kısmı çıkmış bir çocukluk fotoğrafımıza, annemizin vatkalarını düzelterek yürüdüğü bir semt pazarına, ailenin yaşlılarından birinin evinde yaptığımız; sobanın üzerinde kızartılan ekmek kokusunun mahmurluğumuzu arttırdığı bir kış sabahına götüren kokular... Timurtaş Onan'ın, İstanbul Blues isimli çalışması, insanda o nereden geldiğini bilmediğimiz kokunun etkisini yaratıyor; içinden ne zaman geçtiğimizi hatırlayamadığımız bir anımıza götürüveriyor. Anıların hep sepia, siyah- beyaz ya da buğulu hatırlandığı filmlerin aksine, çıplak gözle bakıldığında görülebilecek bir canlılıkla, görmenin yerini ansızın diğer duyu melekelerine bırakan bir fotoğraf çalışması bu.

İstanbul'un kartpostallarda yer alan, vazgeçilmez simgelerinin; Boğaz Köprüsü'nün, Galata ve Kız Kulesi'nin, Yeni Cami'nin, Haydarpaşa'nın suluboyayla yapılmış bir fon hissi yarattığı bu fotoğraflarda sembollerle insanlar yer değiştirmiş. Fotoğraf çekerken, pardon biraz çekilir misiniz? Arkanızdaki binanın fotoğrafını çekeceğim, diye ricada bulunulan herkes var bu fotoğraflarda; bu kez başroldeler. Sait Faik'in, Firuzan'ın, Tomris Uyar'ın kahramanlarına benziyorlar. Durum hikayelerindeki kahramanların o naif, mütevazı, kendi halinde kişilerinin; poz vermeden, fotoğraflarının çekildiğinden habersiz, çekiyorum, gülümseyin! ihtarından uzak, içinde köyler kasabalar barındıran bir şehre dağılmış kendi hikayelerini yaşarken yansıyan görüntüleri, bakanı da peşine takıp kendi öyküsüne tanık ediyor.

Seray Şahiner