loader

BEYOGLU NEOCLASSIC

İşlenen tema nedir? Sanatçı çalışmalarını öncelikli olarak kamusal alanda, sokaklarda sürdürmekte ve bu çalışmalarda herhangi bir mizansen bulunmamakta, herşey spontane gelişmekte. Motif seçimi doğal olarak kendi kararı, kendi karesi veya kendi deyişiyle gözümüzün izlediği resim karesidir. Bazen de fotoğrafı alınan kişi (veya kişiler) ile fotoğraf sanatçısı arasında karşılıklı bir etkileşim, görüntü sentezine yol açan iletişimsel bir süreç oluştuğunu algılamaktayız.

Bunun tam olarak ne anlama geldiğini kendimize her fotoğrafta sormalıyız ve bunu burada, bu sergide de yapmalıyız. Timurtaş Onan’ın fotoğraflarında bazen örneğin şehir kalabalığının ortasında birbirini yürekten kucaklayan iki insan olarak ifade edilmiş sempati ve sevgi gibi duygulara rastlamak mümkün. Fotoğrafların çoğunda bizi şaşırtan ve etkileyen, bu karşılaşmaların önyargısız olmasıdır. Bazen de bu fotoğraf karelerindeki kişilerin bizi taraf tutmaya zorlayan, sorumluluklara ortak eden ve içimizde protestolar uyandıran öfke ve umutsuzluklarıdır. Zaman zaman da banallığa, pek insanca tavırlara seyirci kaldığımızı ve hatta suç ortağı olduğumuzu algılıyor, kendimizi suçüstü yakalıyoruz; hani Onan’ın bize mağrur köpek sahiplerini gösterdiği zaman gibi. Sıkça olduğu gibi bu, tamamen çaresiz olduğu kolayca anlaşılan, yüreğimizi acıtan ve dayanışma içinde olmamız gerektiğini hissettiren yaşam durumlarındaki kaygısızlıktır. Timurtaş Onan her zaman bize doğrudan sormaktadır: Bu resimde sen neredesin? Bu resmin sende yarattığı tepkiler nedir? Ve gayet açık ve net olarak bizden pozisyon almamızı talep etmektedir.

Ben de sizleri, hepinizi buna davet etmek isterim, çünkü burada karşılaştığımız olay, İstanbul’dan buralara uzanmış ta olsa bizi özel olarak yakından ilgilendiren ve tahrik eden resimlerin konularıdır. Bunlar bize tanıdık gelmiyor mu, yoksa unutudular mı?

Timurtaş Onan’ın fotoğraflarında yaptığı alıntılar gibi, neoklassizmde örneğin, Paris’le aynı çizgide hareket etmekteyiz. Kendi düşünceme göre 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında dünyanın her yerinden entelektüellere, sanatçılara ve mimarlara Paris’in çekici gelmesinin nedeni, geçmişin fragmanlarının o zamanlar ile gelecekten beklentilerle birlikte büyük bir bütün halinde birleştirilmiş olmasıdır. (Rönesansa olduğu kadar devrime de aynı şekilde bağlı kalan burjuvazi modern zamanların „altın" çağına geçişi kutlamaktaydı.) Mimari, ideolojileri olduğu kadar zamanın ruhunu da yansıtır. Avrupa’da da Timurtaş Onan’ın seçtiği „Beyoğlu Neoclassic“ isiminde de „bir şeyi belleğe geri getirme“ motifi yankılanmaktadır. Sokak motiflerinde geçmişle bugün birbirine karışmakta ve kültürel ve insani değerler bakımından asıl mesele işte burada yatmaktadır. Bu sergide birçok fotoğraf, örneğin kar altındaki Taksim meydanında güvercinlere yem atan bir adamın, arka planda da Aya Triada kilisesi görülen resmi gibi eski zamanların hatıralarını yansıtmakta. Ancak ben bu resmi de romantikten ziyade hüzünlü olarak tanımlardım, çünkü bu resim, bambaşka beraberliklerle, bambaşka sosyal değerlerle ve geleceğe ilişkin hayallerle bezenmiş bambaşka zamanlara yönelik ortak anıları uyandırmakta. Yani „Beyoğlu Neoclassic“ burada bir bakıma bir şifre veya bir parola gibi. Tüm ortak fikir ve duyguları paylaşanların dertleriyle ümitleri, sıkıntıları ve sevinçleri, neşeleri, tesellileri ve acıma duygularıyla ilintili hatıraları nasıl bir araya gelebilecekler: Ya Fotoğrafı çekilenin, fotoğrafçının ve bu fotoğrafı izleyenlerin?

Timurtaş Onan’ın fotoğrafları „Beyoğlu Neoclassic“ böylece bir yerde başlayıp sonra bizlere dönüyor. Buna yanıtımız ne olurdu?

Heike Stockhaus Açılış Konuşmasından